“Sonsuza Dek Sophie” Şiirinin Şizoid Kendilik Açısından Değerlendirilmesi

Kenan TURAN

Özet

Şizoid kavramı 20. yüzyıl başlarında ilk kez E. Bleuler tarafından kullanılmıştır. Betimleyici psikiyatrinin temsilcileri tarafından o yıllarda şizofreninin yakın bir akrabası olarak değerlendirilse de zaman içerisinde özellikle nesne ilişkileri kuramcıları R. Fairbairn, M. Klein, D. Winnicott ve H. Guntrip tarafından organik bir hastalık olmaktan ziyade daha çok çocukluk çağlarında birincil bakım verenlerin etkileriyle oluşan kişiliğe dair bir patoloji olduğu görüşü öne çıkmaya başlamıştır. Bu kuramcıların teorik çalışmalarından yararlanan R. Klein ve J. Masterson ise klinik tecrübeleri ile kuramsal bilgileri harmanlayarak şizoid yapıların ikilemlerini ve terapi süreçlerinin nasıl yapılandırılması gerektiğini somutlaştırmışlardır. Şizoid patolojinin etiyolojisine dair farklı hipotezler olsa da daha çok birincil bakımverenler ile kurulamayan sağlıklı ilişkinin ortak zemin olduğu görülmektedir. Şizoid yapıların betimleyici ve dinamik bakış açılarına göre farklı şekillerle ele alındığı da üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Bu çalışmada amaç; şizoid kavramının literatürdeki yeri, şizoid kendiliğin gelişimindeki etmenler, şizoid kendiliğin farklı kuramcılar tarafından ele alınışları ve sonrasında örnek bir şiir üzerinden şizoid kendiliğin iç dünyasına dair değerlendirmeler yapmaktır.

Anahtar Kelimeler: Şizoid, Kendilik, Yutulma,Fantezi, Mesafe, Efendi-Köle

Giriş

Şizoid Kendilik

Şizoid terimi; webster sözlüğünde “özellikle duygusal ve sosyal kopukluk, ilgisizlik ve duygulanım eksikliği ile karakterize edilen bir kişilik” olarak tanımlanmıştır (Webster, 2020). Türk Dil Kurumu sözlüğünde ise Fransızca kökenli “şizoit” sözcüğü “bozuk, çarpık” olarak karşılık bulmuştur (Türk Dil Kurumu Sözlüğü, 2020). Alman psikiyatr Emil Kraepelin’in “erken bunama” (demans prekoks) olarak tanı koyduğu hastaların akrabalarında psikotik olmayan fakat bu rahatsızlığa yakın durumlar gözlemlediğini ifade etmiştir (Kraepelin, 1907) E. Kraepelin’in “erken bunama” olarak tanı koyduğu bu hastaların İsviçreli psikiyatr  E. Bleuler tarafından “şizofreni” hastaları olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle tanımlayıcı psikiyatri yaklaşımında şizoid bireylerin şizofreni hastalarının yakın bir komşusu olduğu fikri görülmektedir. Dinamik psikiyatrinin temsilcisi olan E. Bleuler “Şizoid” ifadesinin psikoloji-psikiyatri literatüründe ilk kez kullanmıştır (Bleuler, 1908). Bleuler 100 yıl öncesinden şizoidin duygusal açıdan hem künt hem de duyarlı olduğu paradoksunu ortaya koymuştur (Çorak, 2020). Benzer bir paradoks Alman psikiyatr Ernst Kretschmer tarafından “Şizoidlerin çoğunluğu, ya aşırı hassas ya da soğuk değillerdi. Fakat onlar, aynı zaman diliminde, değişik göreceli miktarlarda hem aşırı hassas hem de soğuklardı.” şeklinde ifade edilmiştir (Kretschmer, 1925).

Kişilik bozukluklarında görünen ilkel savunmalardan birisi olan bölmenin duyguların yaşanması biçimiyle Bleuler’in ve Kretschmer’in tanımlarında da ortaya koyulduğu görülmektedir. Nesne ilişkileri kuramcılarından Melanie Klein ise “şizoid” terimini doğrudan “yarık” ve “bölme” anlamında kullanmıştır (Klein, Notes On Some Schiziod Mechanisms, 1946) . Kişilik bozukluklarının en temel savunma mekanizması olan “bölme” tüm kişilik bozukluklarında görüldüğünden M. Klein’ın bu kullanımı genel kabul görmemiştir. Bir diğer nesne ilişkileri kuramcısı R. Fairbairn ise nevrotik ve psikotik yapılanma arasında yer alan patolojik yapılanmanın tümüne “şizoid” adını vermiştir. M. Klein’ın ifadesi “şizoid” fenomenini çok dar bir tanımlamaya sığdırırken, R. Fairbairn’in iddiası ise bu fenomenin neredeyse tüm kişilik bozukluklarını kapsayacak biçimde oldukça geniş bir yelpazeyi tarif ettiği görülmektedir. R. Fairbairn’in temellendirdiği şizoid kendilik çalışmalarını daha kapsamlı bir hale getiren bir başka nesne ilişkileri kuramcısı H. Guntrip olmuştur. H. Guntrip şizoidin psişik dünyasındaki ikileme vurgu yaparak onların dış görünüşleri yerine iç dünyalarının daha iyi anlaşılabilmesine odaklanmıştır. R. Klein ise şizoid kendilik bozukluğuna sahip vakalar ile ilgili yoğun klinik deneyimlerini tek bir şizoid yapı yerine 4 ayrı alt tipi tasvir ederek ve terapi süreçlerinin nasıl yapılandırılması gerektiği ile ilgili çalışmalar ortaya koyarak katkı sunmuştur. Terk Depresyonu kuramcısı J. Masterson ise şizoid kendiliğın bölünmüş nesne ilişkileri birimlerini “Efendi – Köle” parça birimi ve “Sadist Nesne – Sürgündeki Kendilik” şeklinde tanımlayarak şizoidlerin intrapsişik yapılarındaki “bölme” mekanizmasını ve dilemmalarını somutlaştırmıştır.    

Şizoid Kendiliğin Gelişimi

Şizoid kendiliğin gelişimine dair literatür incelendiğinde birkaç farklı hipotez olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki özellikle bebeğin 0-2 yaş aralığında annesi tarafından hissedilemeyen, duyguları karşılanamayan, anne ile güvenli bağ kuramayan bireylerde şizoid yapının gelişebileceğidir.

“Yaşamın erken yıllarında (şizoid hastalar), annelerinin tarafından bariz aldırmazlık ve bariz sahip çıkma aracılığı ile annelerinin gerçekten onları kendi doğrularında birey olarak sevmediği inancını kazanırlar” (Fairbairn, 1984). Fairbairn’in tasvirinden bebeği olduğu gibi kabul edemeyip onu “koşullu” biçimde seven ebeveynlerin bebeğin birincil bakımveren ve dolayısıyla dünya ile güvenli bir bağlanma ilişkisi kurmasını engellediği anlaşılmaktadır. Her ne kadar fiziksel ihtiyaçları giderilse de duygusal olarak varlığı onaylanmayan bir bebeğin dünyayla sağlıklı bağ kurabilmesini beklemek gerçekçi olmayabilir.  

Borderline ve narsisist çocuk, aile ilişkilerine giden bir yol olduğunu düşünür ve bunu bulmak zorundadır. Şizoid çocuklar ise aileye giden hiçbir yol olmadığını düşünürler ve bu genellikle hem anne hem de babadan kaynaklanan duygusal rahatsızlıklar şiddetlendiğinde kendini gösterir (Masterson J. F., Bağlanma Kuramı ve Nörobiyolojik Kendilik Gelişimi Açısından Kişilik Bozuklukları, 2013). Borderline ve narsisistik yapılanmaların ilişki biçimleri patolojiye sebep olabilirken şizoid yapı gelişiminde bu ilişkilere ulaşamamak, hissedememek, ilişkiyi kuramamakla temellendirilebilir.

Şizoidler annelerinin kendilerini insan olarak sevmediklerine inanırlar (Masterson J. F., Bağlanma Kuramı ve Nörobiyolojik Kendilik Gelişimi Açısından Kişilik Bozuklukları, 2013). Şizoidlerin ebeveynleriyle ilişkilerinde “kullanılma” temaları göze çarpabilir. Erken dönem ilişkilerinde kendilerini bir birey olarak değil de daha çok bir nesne gibi hissettiklerini ifade edebilirler.

Şizoid patolojinin gelişiminde borderline ve narsisistik patolojinin gelişimindeki zaman dilimi yerine daha çok kurulan ilişki ön plana çıkabilir. Zira literatürde şizoid yapıların gelişiminde ebeveynlerinin kendilerinin varlıklarını görmemeleri, varlık olarak gördüklerinde de adeta bir hizmet aracı olarak görmeleri veya bir süs eşyası gibi davranmalarını temel olabileceği ortaya konulmaktadır. Taciz, ihmal ve duyarsızlık öykülerinin de şizoid yapı gelişiminde etken olabileceği R. Klein tarafından ifade edilmiştir (Masterson & Klein, Kendilik Bozukluklarının Tedavisinde Yeni Ufuklar, 2013).

R. Klein’a göre şizoid kendiliğin gelişimindeki bir başka hipotez de çocuğun ebeveynleriyle kuracağı bağa dair son umut kırıntılarını da 8-9 yaşları civarında kaybetmesidir (Masterson & Klein, Kendilik Bozukluklarının Tedavisinde Yeni Ufuklar, 2013). Çocuk bu dönemde erken çocukluk dönemindeki kuramadığı sağlıklı ilişkileri onarmak için adım atar fakat anne-babanın kendi patolojik durumları bu onarımın yapılmasına engel olabilir.

Şizoid Kendiliğe Farklı Kuramsal Çerçevelerden Bakış

19. yüzyılın sonlarında ruhsal bozuklukların düzeyi “nevroz” ve “psikoz” şeklinde iki temel ayrıma göre belirlenmiştir. Nevrotik olarak adlandırılan bireyler gerçeklik algılarına sahip olmalarına rağmen sağlıklı bir yapılanmadan uzak semptomlarla kendilerini ortaya koymaktayken, psikotik bireylerin gerçeklik algısı ciddi biçimde bozulmuştur. Sigmund Freud’un çalıştığı hastalar incelendiğinde de bu hastaların birçoğunun nevrotik düzeyde oldukları ifade edilebilir. Zaman içerisinde yapılan çalışmalar ruhsal sorunlar yaşayan bir grubun gerçeklik algısını kaybetmiş psikotikler kadar ağır olmayan fakat nevrotikler gibi spesifik semptomlar göstermeyen fakat hayatlarını çok daha geniş kapsamlı etkileyen bir örüntü sergiledikleri görülmüştür. Nevrotik ve psikotik düzeyin arasında yer alan bu gruptaki bireylere başlarda “nevrotik karakter” denilse de günümüzde genel manada “kişilik bozukluğu” ifadesi kullanılmaktadır.

Sigmund Freud’un klasik psikanalizinden ilk kopuş R. Fairbairn, M. Klein ve D. Winnicott gibi kuramcıların başını çektiği nesne ilişkileri kuramıyla olmuştur. Kurama adını veren “nesne ilişkileri” terimini ilk ortaya koyan kişi ise Ronald Fairbairn’dir. Fairbairn psikodinamik literatürde nevroz ve psikoz arasında yer alan gruptaki bireyleri “şizoid” olarak tanımlamış ve kendisinden sonra şizoid kişilik bozukluğu ile ilgili çalışmalar yapacak H. Guntrip, R. Klein ve J. Masterson gibi kuramcılar için adeta fitili ateşleyen analist olmuştur.

Fairbairn dört kritik ve ana şizoid teması belirlemiştir:

  1. Endişenin birincil odağı olarak kişiler arası mesafeyi ayarlama ihtiyacı vardır.
  2. Şizoid hasta, kendilik- güvenme ve kendilik- koruma savunmalarını harekete geçirme yeteneğini sergiler.
  3. Anksiyete yüklü olan bağlanma ihtiyacı ile aldırmaz görünme tarafından belirginleştirilen mesafe koyma savunma ihtiyacı arasında; dinamik, her tarafa yayılan bir gerginlik vardır.
  4. Dış dünyanın zararına, iç dünyanın yaygın bir aşırı yargılanması vardır (Psikoterapi Enstitüsü Web Sitesi, 2020).

Fairbairn’in mesafe ayarlama, güvenlik, tehlikelerden korunma ve süperego patolojisi dinamiklerini çalışma arkadaşı olan bir başka nesne ilişkileri kuramcısı H. Guntrip genişleterek 9 temel şizoid karakteristik olarak sunmuştur:

  1. İçedönüklük
  2. Geri Çekilmişlik
  3. Narsisizm
  4. Kendine Yeterlilik
  5. Üstünlük Duygusu
  6. Duygulanım Kaybı
  7. Yalnızlık
  8. Kendine Yabancılaşma
  9. Gerileme (Guntrip, 2018)

Şizoid bireyler her ne kadar kendilik ve nesne ayrımlarını yapabilen ve psikotik tabloda yer verilemeyecek yapılar olsalar da zihinlerinde sürekli ikilemlere sebep olan bir yarıkla yaşarlar. Bu nedenle nesne tasarımlarına dair dengeli bir duygusal düzeyi yakalamaları oldukça zor olabilir.   

“Şizoid kişi sevgi nesnelerini yıpratmaktan, kurutup tüketmekten ve sonuçta yitirmekten korkar. Fairbairn’in dediği gibi, şizoid’in korkunç ikilemi sevginin yıkıcı olmasıdır; bu yüzden sevmeye cesaret edemez. Böylece geri çekilerek kopuk, uzak bir insan haline gelir. Tüm yakın ilişkiler yemek yeme ve yutma biçiminde duyumsanır ve göze alınamayacak kadar tehlikelidir.” (Guntrip, 2018) Guntrip, Fairbairn’in çalışmalarından yararlanmış fakat Fairbairn’in şizoid fenomeni için ortaya koyduğu sevginin yıkıcı olması ve sevilen nesnenin yutulması kaygısı gibi kavramlardan uzaklaşarak daha çok şizoidletin içindeki bulundukları dilemmaya odaklanmıştır.

Şizoid birey gerçek temaslar kurduğunda yutulma tehlikesi yaşayacağını bildiği için kendisini hemen hemen her yakınlaşma denemesinde sürgüne gönderir. Lakin sürgüne gittiğinde ise kozmik bir yalnızlık duygusuna kapılır. Bu insansız ve ilişkisiz alanda ise yoğun bir hasret duygusu yaşar. Bu duyguyu düzenleyebilmesinin yolu ise “şizoid uzlaşma” olarak ifade edilen “fantezi” dünyasıdır. Gerçekte yaşamaya hasret olduğu her şeyi çok ayrıntılı kurgulamaların olduğu fantezilerle zihninde canlandırarak rahatlamaya çalışır. Düşük düzeydi şizoidler Masterson terminolojisine göre nesne ilişkileri biriminin daha çok “sürgündeki kendilik” biriminde yaşarlar (Özakkaş, Masterson Yaklaşımına Genel Bir Bakış, 2012). Şizoidler libidinal nesne ilişkileri birimi olan “efendi-köle” biriminde fazla kalamazlar. Zira bu birimdeki tehdit ve tehlike algısı nedeniyle hep tetikte olmak zorundadırlar. Onların evleri ve güvenli alanları kendilerini yalıttıkları, fantezilerini kurguladıkları ve kendilerine yetebildikleri buzdan kaleleridir.

Şizoidin dilemmasının sebebi ilişki kurduğu zaman bir efendinin kölesi, malı, nesnesi olacağı ve sonunda tümüyle yutulacağı korkusu ile, sürgüne gittiği zaman yalıtılacağı, tüm temaslara hasret kalacağı, yabancılaşacağı ve insanlıktan çıkacağıdır. Bu nedenle şizoidin en önemli ihtiyacı güvenliktir. Güvenlik ihtiyacını karşılamak için insanlardan tümüyle uzaklaşırsa adeta bir yaratığa dönüşme paniğine kapılabilir. Bu panikle bağlantı birimi olan “efendi-köle” birimine tekrar yaklaşabilir. Gerçek bağlantılar kurabilmek kurduğu ilişkilerde hapiste gibi hisseder ve bağlantı kurmanın bedelini “köle” olarak deneyimlemeye başlar. Lakin döngüsü tekrar eder ve güvenli yuvası olan kozmik yalnızlığının fantezi alemine yeniden kaçabilir. Bu fantezi dünyasında düşük düzeyli bazı şizoidler gerçeklik algılarını zaman zaman yitirebilirler. Adından da anlaşılacağı üzere fantezi dünyasının zaman zaman gerçekmiş gibi hissettirmesi sebebiyle (özellikle düşük düzeyli olanı) şizoid kişilik bozukluğu şizofreni rahatsızlığına yakın kişilik bozukluklarından birisi olarak değerlendirilebilir.

Özellikle düşük düzeyli şizoidlerin tehlike algısı nedeniyle terapiye başvurma ihtimali de düşük olarak değerlendirilebilir. Terapi sürecinde narsisist ve borderline hastaların yaşadığı memnun olma / olmama durumundan çok “tehlike var mı yok mu?” buna odaklanabilirler. Şizoidler için “mükemmel” terapist “narsisistin aradığı mükemmellik değil bir şekilde ulaşılamayan ve böylece sevgi nesnesini güvenli bir mesafede tutan bir mükemmelliktir” (Masterson J. F., Bağlanma Kuramı ve Nörobiyolojik Kendilik Gelişimi Açısından Kişilik Bozuklukları, 2013) Aynı şekilde şizodin kendine yeterliği grandiyöz bir kabarmadan değil mesafe ayarı yapabilmek için ortaya koyulan üstünlük hissindendir. Zira şizoidin uzun süre sürgünde kalabilmesi için gerçek manada kendisine yetebilmesi gerekmektedir. Bu narsisistin sahte kabarmasından çok farklı bir dinamiktir. Lakin şizoidin dışarıdan görünüşü zaman zaman narsisist olarak algılanmasına sebep olabilir. Harry Guntrip’in ortaya koyduğu 9 şizoid özelliğinden daha çok narsisizm, üstünlük ve kendine yeterlik duygularına sahip şizoid tipini J. Masterson “Narsisistik Küme Şizoid Bozukluğu” olarak tanımlamıştır (Masterson & Lieberman, Terapistler İçin Kişilik Bozuklukları Rehberi, 2017).

Ralph Klein görüntüde girişken ve çevre ile bağlantı halinde olan fakat öznel deneyimlerini ifade ettiklerinde duygusal olarak geri çekilmiş hisseden ve “her zaman kendi belirlediği bir yakınlık limitine” sahip “Gizli Şizoid Küme” olduğunu ifade etmiştir (Masterson & Klein, Kendilik Bozukluklarının Tedavisinde Yeni Ufuklar, 2013).

Nesne ilişkileri kuramcılarından D. Winnicott’ın şizoid kişi için temel “primitif ıstırap” veya “tasavvur edilemez anksiyete” biçiminde tarif ettiği iletişimin hiç olmadığı bütünüyle izolasyon halinde olan şizoid için Ralph Klein “Belirgin Saf Şizoid Bozukluk Kümesi” tabirini kullanmıştır (Masterson & Klein, Kendilik Bozukluklarının Tedavisinde Yeni Ufuklar, 2013).

R. Klein şizoid kendiliğin 4. alt tipini “Sahte Borderline Şizoid Bozukluk” olarak ifade etmiştir (Masterson & Klein, Kendilik Bozukluklarının Tedavisinde Yeni Ufuklar, 2013). Bu alt tip için H. Guntrip’in tanımladığı 9 karakteristik özellikten; yalnızlık, kendine yabancılaşma ve gerilemenin daha baskın olduğu ifade edilebilir. Bu alt tipin dışarıdan görünümü borderline sanılsa da asıl korkusunun terapi sürecinde akut dönemlerde tetiklenen terk edilmeye dair korkusu değil değil kendine yabancılaşma olduğu belirginleşmektedir.

20. yüzyıl boyunca yapılan araştırmalarla nevrotik ve psikotik düzlemin arasında yer alan grup -daha çok çağdaş nesne ilişkileri kuramcısı Otto Kernberg’ün ortaya koyduğu literatüre bağlı kalınarak- “sınırda” yani “borderline” hastalar olarak kabul görmüştür. Buradaki borderline ifadesi DSM-5’teki “borderline kişilik bozukluğu”ndan farklı olarak en hafifinden en şiddetlisine tüm kişilik bozukluklarını içine alan bir alanı ifade etmektedir.  R. Fairbairn’in “şizoid” olarak ifade ettiği bu grubu; Otto Kernberg kabaca “borderline”, Kendilik Psikolojisinin kurucusu Heinz Kohut ise “narsisistik” olarak değerlendirmiştir.

Çağdaş nesne ilişkileri kuramcısı Otto Kernberg ortaya koyduğu kişilik bozukluklarının örgütlenme tablosunda “Şizoid Kişilik Bozukluğu”nu Düşük Düzey Borderline Örgütlenmenin içe dönük boyutuna ve psikotik örgütlenmeye yakın bir alanında konumlandırmıştır. Kernberg şizoid kişiliği; paranoid kişilik ve hipomanik kişilik yapıları ile “psikoz öncesi” yapılar olarak ifade etmiştir (Kernberg, 1996). Bu kuramsal temellendirmeden dolayı da Kernberg ve ekibinin çalışmaları incelendiğinde “Borderline Kişilik Bozukluğu” ve “Narsisistik Kişilik Bozukluğu” vakaları ile ilgilendikleri fakat “Şizoid Kişilik Bozukluğu” vakaları ile çalışmaktan uzak durdukları ifade edilebilmektedir. Terapi sürecinde şizoid hastalarla çalışmanın duygusal ve insani öğelerin neredeyse olmaması nedeniyle terapist için çok zorlayacağı olacağı değerlendirilmektedir. Bu nedenle Kernberg’ün terapi seyrinde önerisi; terapistin kendi kişiliğini ortaya koymaktan ziyade daha çok eşduyum yeteneğini kullanarak şizoid hastanın savunmacı geri çekilmelerini analiz etmek yönündedir (Kernberg, 1996). 

Şekil 1: Yapılandırılmış Tanımlar. Kategorik ve boyutsal kavramları bir araya getiren kişilik bozuklukları sınıflandırması (Frank E. Yeomans, 2016).

Kendilik Psikolojisinin kurucusu Heinz Kohut, Otto Kernberg ile benzer şekilde; şizoid kişilik bozukluğunu prepsikotik daha doğrusu psikoza yatkın yapılar olarak ele almıştır (Kohut, Kendiliğin Çözümlenmesi, 1971). Kohut şizoid yapıları psikoz geliştirmeye yatkın olarak değerlendirmiş ve klinik tecrübesinin neredeyse tümünü oluşturan narsisistik kişilik bozukluğu vakalarından farklı olarak “analiz edilemez” olarak değerlendirmiştir. Kohut şizoidlerin narsisistik yaralanmalar sonucunda burada tutunamayıp psikotik düzleme kadar gerileyebileceklerine dair bir farkındalık taşıdıklarından, bu tehlikeden korunmak için mesafe koymayı öğrendiklerini iddia etmektedir. Kohut’un bu iddiasının şizoidlerin geri çekilmelerinin altındaki asıl sebeplerin duygusal küntlükleri, anlaşılmayacakları ve yutulacaklarına dair korku duymaları şeklindeki genel kanıya aykırı olduğu ifade edilebilir. Kohut’a göre şizoid yapılar duygularını ifade etme becerisine sahip olmalarına ve tüm nesnelere dair kuşku duyma eğilimleri olmamasına rağmen gerileme eğilimlerinin bilincinde oldukları için mesafe ayarı yapmaktadırlar. Bu sebeplerden terapi sürecinde odaklanılması gereken şimdi ve burada ilkesinden hareket ederek hastanın narsisistik zedelenmeler sonucunda verdiği gerileme tepkilerinin incelenmesi ve psikanaliz yerine inceltilmiş bir içgörü terapisidir (Kohut, Kendiliğin Çözümlenmesi, 1971). Kohut’un kendilik psikolojisinin temel kavramlarından birisi “parçalanma anksiyetesi”dir. Kohut’un bakış açısıyla şizoidlerin mesafe oluşturmaktaki amacı duygularını ifade edememeleri değil aslında bu anksiyeteyi bastırabilmektir.

Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabında (DSM-5) Şizogibi (Şizoid) Kişilik Bozukluğu’nun tanı ölçütleri aşağıdaki gibi ifade edilmiştir.

A. Aşağıdakilerden dördü (ya da daha çoğu) ile belirli, erken erişkinlikte başlayan ve değişik bağlamlarda ortaya çıkan, toplumsal ilişkilerden kopma ve kişilerarası ortamlarda duygularını kısıtlı gösterme, yaygın örüntüsü:

1. Ailenin bir üyesi olmak da içinde olmak üzere ne yakın ilişkilere girmek ister, ne de yakın ilişkilerden hoşlanır.

2. Neredeyse her zaman tek başına etkinlikte bulunmayı yeğler.

3. Bir başkasıyla cinsel yakınlaşmaya, duysa bile, çok az ilgi duyar.

4. Alsa bile, çok az etkinlikten zevk alır.

5. Birinci derece akrabaları dışında yakın arkadaşları ya da sırdaşları yoktur.

6. Başkalarının övgülerine ya da yergilerine aldırmaz.

7. Duygusal olarak soğuktur, kopuktur ya da tekdüze bir duygulanım (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2014)

Yukarıdaki tanı ölçütleri incelendiğinde teorik anlamda şizoid kişilik bozukluğu ölçütleri olsa da klinik görünüm olarak daha çok Otto Kernberg’ün “kaçıngan kişilik bozukluğu” örgütlenmesine yakın bir tanımlama yapıldığı değerlendirilmektedir. Klinik görünüm olarak yüksek düzeyli bir şizoid kişilik örgütlenmesinin Kernberg’ün sınıflandırmasındaki yüksek düzeyli borderline örgütlenme kategorisindeki “kaçıngan kişilik bozukluğu” ile örtüştüğü ifade edilebilmektedir. Ayrım noktasındaki nüans ise kaçıngan kişilik bozukluğuna sahip bireylerin şizoid kişilik bozukluğuna sahip bireylere göre girişimci olmak istemelerine rağmen bunu yapmakta güçlük çekmeleri denilebilir. Zira şizoid yapıların girişimci olmalarındaki motivasyon eksikliği beceri yoksunluğundan değil mesafe ayarından kaynaklanmaktadır.

Psikodinamik Tanı Kılavuzu (PDM-2) incelendiğinde şizoid kişilik bozukluğu için başlıca özellikler şu şekilde ele alınmıştır:

Etkili olan yapısal – olgunlaşma örüntüleri: Aşırı hassas, çekingen, kolaylıkla aşırı uyarılan; muhtemelen psikoza eğilimli.

Temel gerginlik/saplantı: Yakınlık korkusuyla yakınlık özlemi arasındaki çatışma.

Başlıca duygulanımlar: Aşırı uyarım duyumunda genel duygusal acı; duyguları o denli güçlüdür ki baskılanması gerektiği düşünülür.

Kendisiyle ilgili tipik patojenik kanaatler: “Bağımlılık ve sevgi tehlikelidir.”

Başkalarıyla ilgili tipik patojenik kanaatler: “Sosyal dünya ihlalci ve işgalcidir, seni tehlikeli şekilde içine çeker ve boğar.”

Başlıca savunmalar: Hem fiziksel hem de zihinsel geri çekilme, fantezilere kaçma ve nevi şahsına münhasır meşguliyetler (Lingiardi & Mcwilliams, 2020).

PDM-2’nin şizoid kişilik bozukluğuna dair başlıca özellikleri incelendiğinde şizoid yapıların DSM-5’teki dış görünüşe dair betimlemeden ziyade daha çok iç dünyalarına odaklanıldığı değerlendirilmektedir. DSM-5’teki betimleyici dille tasvir edilen şizoid adeta ortaya koyduğu uzaklıktan “memnun” iken, psikodinamik bakış açısıyla bu uzaklığa hasrettir denilebilir.

Psikodinamik yaklaşımın şizoid kendilikle ilgili kuramsal çalışmalarını sentezleyerek ortaya koyan isimler R. Klein ve J. Masterson olmuştur. Masterson terminolojisinde kendilik bozuklukları genel manada; Narsisistik Kendilik Bozukluğu, Borderline Kendilik Bozukluğu, Antisosyal Kendilik Bozukluğu ve Şizoid Kendilik Bozukluğu şeklinde 4’e ayrılmıştır. Şizoid kendiliğin bölme savunmasının etkisiyle oluşan bölünmüş nesne ilişkileri biriminin tablosu aşağıda sunulmuştur. Psikodinamik literatürde tarif edilen şizoid bölünmüş nesne ilişki biriminin çok büyük oranda sadist nesne – sürgündeki kendilik biriminde kalmaktadır denilebilir. Zira iç dünyasında sürekli ilişkiye ve bağlantıya hasret olsa da tehditlerden korunma, güvenlik ihtiyacı ve mesafe ayarı yapabilme daha ağır basabilmektedir. Bu nedenle bağlantı halinde olma deneyimlerinde eğer mesafe ayarını kaçırır ve bir adım fazla yaklaşırsa kendisini hemen sürgüne gönderebilmektedir. Schopenhaur’un oklu kirpi meseli bu mesafe ayarı için örnek verilebilir (Guntrip, 2018) . Oklu kirpiler soğuk günlerde ısınmak için birbirlerine yanaşırlar fakat fazla yanaştıklarında okları birbirlerine değer ve canları acır. Eğer ısınma ihtiyaçlarını gidermelerini sağlayacak bir yakınlıkta durmazlarsa bu seferde çok üşürler. O nedenle öyle bir mesafe tutturmalıdırlar ki ne yakınlıktan canları yansın ne de uzaklıktan üşüsünler.  

Şekil 2: Şizoid Kişilik Bozukluğu Bölünmüş Nesne İlişkileri Birimi (Özakkaş, Masterson Yaklaşımına Genel Bir Bakış, 2012)

Yukarıdaki tabloda da özetlendiği üzere şizoidin iç dünyasında bağlantı biriminde yer almanın bedeli efendi ile yani kendisini köleleştiren, mal edinen, ona adeta bir nesne gibi davranan öteki ile ilişki kurmaktır. Burada köle olmak istemeyen şizoid bu seferde kendisini kozmik bir yalnızlık hissedeceği sürgüne gönderir. Sürgünde nispeten rahattır fakat burada da bir süre sonra yabancılaşma, benlikten uzaklaşma ve adeta bir yaratığa dönüşme kaygısı hissetmeye başlar. Bu iki birim arasında her ne kadar salınımlar yapsa da şizoid bireyler daha çok sürgünde kalarak fakat yoğun fanteziler geliştirerek bir uzlaşı noktası bulmaya gayret ederler.

Sonsuza Dek Sofia Şiiri Üzerinden Şizoid Kendilik Tahlili

Sonsuza Dek Sofia – Kemal Sayar

gözleriniz madam!

gözlerinize bakıyorum da;

sanki bir yangın yeri!

yüzünüz talan edilmiş bir imparatorluktan kalmış gibi!..

bir şair oturmuş o iki kaşın arasına,

tüten dumana ve akan kana bakmaksızın!

aldırmaksızın patlayan bombalara, şiir söylüyor gibi…

aslında aşktır en çetin meydan muharebesi.

siz koşuştururken lise bahçelerinde,

dilinizde goethe’den yarım yamalak ezberlenmiş iki dize,

ve deri ceketinize yaslanmış yürürken yağmurda,

bir şairdim ben; kalbini büyüten dumanlı odalarda!..

benim kalbim dumanlı odalarda büyüdü madam, yalan yok!

yalan asla olmayacak; çünkü ‘aşk’ üstümüze serpiştirip kaçan o yağmur,

bir gün sizi de ıslatacak!..

bir gün siz de hüzünle bakacaksınız kalbimin içine,

orada yenilmiş bir şarklıyı göreceksiniz!..

biz şarklılar, yani allah’a inananlar, oruç tutanlar,

ve asla konuşamayacakları kızlara aşklananlar;

hep yenildik!

farklı mağlubiyetlerden kuruldu tarihimiz!..

-diyorum ki…

vaktin varsa bu akşam…

bizim yüzümüz kızarır madam,

söyleyemeyiz!

biz uzaktan sevmelerde birinciyiz.

genç kızlara başımızı çevirip bir bakmayız,

bir bakarsak, usulca elimizden kayarak; parçalanır kristal gençliğimiz!..

biz kristal gençleriz madam,

kolayca tuz buz oluruz!

-‘eve gitsem daha iyi’…

-iyi de benim o darmadağın halimi bırakıp nereye…

her gece saatlerce alıştırma yapıp da,

bir tek veda (sevda) sözü fısıldayamamanın sıkıntısını…

aşksızlıktan solan bu cismi terk edip nereye gidiyorsun(uz) madam?

merdivenlerde peşinizden koşup da,

isminizi haykıramamayı…

size bakarken; derin bir acıyla kıvrandığımı fark etmeden, nereye ha?

sophie, rosemary, ayşegül.

onun için üç isim seçmişti.

yukarıdaki satırlara baktı,

ve “-ben bunun âlâsını lise yıllarında yazdıydım” diyerek iç geçirdi.

fakat nâlet olası o duygu yakasına yapıştığına göre,

bir kez daha aynı sözcükleri kullanarak;

bir öykü yazmalıydı!

onun için üç isim seçmişti,

kendisi için üç ölüm!..

bir gün yağmur yağsa,

sırılsıklam o yağmurda ıslanacak,

ve elinde sımsıkı tutuğu bir karanfille,

gözyaşları saçlarından sızan yağmura karışacak (karışarak),

onun kapısı önünde duracaktı

onun kapısı önünde duracak,

ve asla (zili) çalmayacaktı!

o kapının önünde saatlerce ağlayacaktı.

o sırada fonda ‘in your green eyes’ çalacaktı!..

-sophie! sophie!

heyhat, sophie gidiyordu!..

mağrur bir prenses gibi şairin kalbinden sürgün edilmişti.

sanki hilafet ilga ediliyordu!

saltanat sefalete mahkum edilmişti!..

tarih yeniden yazılıyordu…

-sen benim sürgünümsün sophie!

benim ülkem dağlık ve karanlıktır.

dağların arasından bana bir yol vardır!..

o yolu yürümek zordur!

sanki bir nüfus sayımı günü!..

sokaklar (boşaltılmış).

pardesülü bir adam, sırtını asırlık ağaca vermiş,

geniş bir alanın kenarında mızıka üflüyor.

zaman zaman gözlerini uzak bir noktaya sabitleştirerek;

kendisine bir soru soruyor.

doğru cevabı bulmak için uzun uzun düşünüyor,

ve gözleri ışıldayarak cevabını mırıldanıyor;

bir gün o da gözlerindeki bu ışıltıyı fark eder

ve elini kalbine değdirdiğinde içinde deveran eden;

o yoksulun aşkını tanımlar,

o şarklıyı keşfederse, yazacağı ilk şiire adını verecek:

‘sonsuza dek, sophie…’ (Sayar, 2018)

ve asla konuşamayacakları kızlara aşklananlar; (izolasyon-geri çekilmişlik)

….vaktin varsa bu akşam…bizim yüzümüz kızarır madam, söyleyemeyiz! (fantezi dünyası – şizoid uzlaşı)

biz uzaktan sevmelerde birinciyiz. (sürgündeki kendilik, geri çekilmişlik)

genç kızlara başımızı çevirip bir bakmayız,

bir bakarsak, usulca elimizden kayarak; parçalanır kristal gençliğimiz!..

biz kristal gençleriz madam,

kolayca tuz buz oluruz! (tasavvur edilemez anksiyete-D. Winnicott – parçalanma anksiyetesi -H. Kohut)

-‘eve gitsem daha iyi’… (sürgündeki kendilik)

her gece saatlerce alıştırma yapıp da,

bir tek veda (sevda) sözü fısıldayamamanın sıkıntısını… (fantezi dünyası – yoğun hasret duygusu)

aşksızlıktan solan bu cismi terk edip nereye gidiyorsun(uz) madam?(kendine yabancılaşma-nesneleşme – mesafe ayarı)

merdivenlerde peşinizden koşup da, isminizi haykıramamayı… (fantezi dünyası – yoğun hasret duygusu)

yukarıdaki satırlara baktı,

ve “-ben bunun âlâsını lise yıllarında yazdıydım” diyerek iç geçirdi. (narsisizm)

onun için üç isim seçmişti,

kendisi için üç ölüm!.. (fantezi dünyası, geri çekilme, yutulma korkusu)

onun kapısı önünde duracaktı

onun kapısı önünde duracak,

ve asla (zili) çalmayacaktı!

o kapının önünde saatlerce ağlayacaktı. (fantezi dünyası, yoğun hasret duygusu, gerçek temas kuramama)

-sen benim sürgünümsün sophie!

benim ülkem dağlık ve karanlıktır. (sürgündeki kendilik)

Tartışma ve Sonuç

Şizoid kendiliğin hangi gelişimsel dönem de oluştuğuna dair farklı hipotezler olsa da özellikle nesne ilişkileri kuramcılarının şizoid yapıların bölme savunma mekanizmasının yoğun bir etkisi altında olduğuna dair fikri kabul görmektedir. Bölmenin etkisiyle özellikle ilişkilere dair dilemmalar içerisinde olan şizoid yapılar hem ilişki kurmaya yoğun bir istek duyarken hem de bu ilişkiye yakınlaşmaktan çok yoğun korkular duyabilirler. İlişki kurmanın anlamı şizoid yapıların zihinlerinde bir ötekinin kölesi olmak, bireysel varlığından ziyade ancak bir nesne olarak kabul görmek, bu kabulün sonucunda da yutulma riskiyle karşı karşıya kalmaktır.

Fairbairn’in sevginin yıkıcı olması olarak tarif ettiği duygu şizoidlerin nesnelerine yaklaştıklarında sevgi nesnelerini yutacakları korkusudur. Şizoidler bu korkuları nedeniyle sevgi nesnelerinde uzaklaşma ihtiyacı hissedebilmektedir. Bu uzaklaşma şizoidlerin duyguları hissedememelerinden değil sevgi nesnelerini yutarak yitirme kaygılarının dayanılmaz olmasındandır. Bu dayanılmaz kaygıdan dolayı da kendilerini izole ederek sürgüne gönderebilmektedir. Sürgünde kaldığı zamanlarda köle olma riskinden uzaklaşsalar da bu sefer de yaşamak istedikleri ilişkilere çok uzak kalmaktadırlar. Bu ikilemin çözümüne ancak şizoid uzlaşı denilen bir fantezi alanını oluşturarak ulaşmaya çalışmaktadırlar.

Şizoid kendiliğin gelişiminde özellikle ebeveynlerle sağlıklı kurulamayan ilişki biçimi olduğu, bu ilişkideki ana temaların çocuğun kendisini eşya gibi hissetmesi, hiç görülmemesi veya narsisistik bir ebeveynin çocuk üzerinden narsistik bir tatmin sağlayarak biblo bir çocuk haline getirilmeye çalışılması olabilmektedir. Kuramsal temelleri R. Fairbairn, H. Guntrip ve D. Winnicott gibi nesne ilişkileri kuramcıları tarafından atılan şizoid kendilik bozukluğunun terapi süreçleri ise R. Klein ve J. Masterson’ın başını çektiği analistler tarafından geliştirilmiştir. Şizoid yapıların tedavisinde bu hastaların güvenli mesafelerine saygı duymanın, terapötik ittifak geliştirmek için acele etmemenin, seanslar sırasında terapistin sessizlikler olduğunda kendi duygularını ifade etmelerinin ve şizoid dilemmalarının yorumlanmasının temel yaklaşımlar olduğu ifada edilmektedir.

Sonuç olarak başta saf şizoidler olmak üzere terapiye gelme ihtimali az olan şizoid yapıların gizli, narsisistik ve borderline küme olmak üzere farklı alt tiplerinin de olduğu, temel ihtiyaçlarının güvenlik olduğu, dilemma yorumlamalarının yerinde ve zamanında yapılmasının terapi seyrinde çok önemli olduğu değerlendirilmektedir.      

Kaynakça

Amerikan Psikiyatri Birliği. (2014). Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı (Beşinci Baskı b.). (E. Köroğlu, Çev.) Ankara: HYB Yayıncılık.

Bleuler, E. (1908). Die Prognose der Dementia praecox (Schizophreniegruppe). Allgemeine Zeitschrift für Psychiatrie und psychischgerichtliche Medizin, 436–464.

Çorak, A. (2020, 11 25). Psikanalitik Psikoterapi, Norobiyoloji ve Norofilozofi Üzerine notlar . Ahmet Çorak Blogspot: http://ahmetcorak.blogspot.com/2011/05/unutulan-hastalar-sizoid.html adresinden alındı

Fairbairn, W. R. (1984). Psychoanalytic Studies Of The Personality. London: Routledge & Kegan Paul.

Frank E. Yeomans, J. F. (2016). Borderline Kişilik Bozukluğu İçin Aktarım Odaklı Psikoterapi (Klinik Bir Rehber) (1 b.). (T. Özakkaş, Dü., & M. Kamer, Çev.) Kocaeli: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.

Guntrip, H. (2018). Şizoid Görüngü Nesne İlişkileri ve Kendilik (3. Baskı b.). (S. M. Tura, Dü., & İ. Babacan, Çev.) İstanbul: Metis Yayınları.

Kernberg, O. (1996). Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm (5 b.). (S. M. Tura, Dü., & M. Atakay, Çev.) İstanbul: Metis Yayınları.

Klein, M. (1946). Notes On Some Schiziod Mechanisms. (J. Riviere, Dü.) Developments İn Psychonalysis.

Klein, M. (1957). Haset ve Şükran. İstanbul: Metis Yayınları.

Kohut, H. (1971). Kendiliğin Çözümlenmesi. İstanbul: Metis Yayınları.

Kohut, H. (1977). Kendiliğin Yeniden Yapılandırılması. (O. Cebeci, Çev.) Metis Yayıncılık.

Kraepelin, E. (1907). Clinical Psychiatry. New York: Macmillan.

Kretschmer, E. (1925). Physique And Character. London: Kegan, Paul, Trench, Trubnero.

Lingiardi, V., & Mcwilliams, N. (2020). Psikodinamik Tanı Kılavuzu. (T. Özakkaş, Dü., M. Benveniste, & M. Arık, Çev.) Kocaeli: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.

Masterson, J. F. (2010). Gerçek Kendilik. (P. Üzeltüzenci, Çev.) İstanbul: Litera Yayıncılık.

Masterson, J. F. (2013). Bağlanma Kuramı ve Nörobiyolojik Kendilik Gelişimi Açısından Kişilik Bozuklukları. (T. Özakkaş, A. Çorak, Dü, & H. Şentürk, Çev.) İstanbul: Litera Yayıncılık.

Masterson, J., & Klein, R. (2013). Kendilik Bozukluklarının Tedavisinde Yeni Ufuklar. (T. Özakkaş, Dü., M. Yönten, & N. Gazioğlu, Çev.) İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.

Masterson, J., & Lieberman, A. (2017). Terapistler İçin Kişilik Bozuklukları Rehberi. (T. Özakkaş, Dü., & M. Benveniste, Çev.) İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.

Özakkaş, T. (2012). Masterson Yaklaşımına Genel Bir Bakış. Kocaeli: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.

Psikoterapi Enstitüsü Web Sitesi. (2020, 11 25). Psikoterapi Enstitüsü: http://www.psikoterapi.com/sizoid-kendilik-bozuklugu-giris/ adresinden alındı

Sayar, K. (2018). Otoyol Uykusu. İstanbul: Kapı Yayınları.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü. (2020, 11 20). Türk Dil Kurumu Sözlüğü: https://sozluk.gov.tr/ adresinden alındı

Webster. (2020, 11 20). Merriam-Webster: https://www.merriam-webster.com/dictionary/schizoid adresinden alındı

Yorum yapın