Narsisistik kişilik bozukluğu, dünyada ortak kabul görmüş bir tanılama sistemi olan Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nda (DSM-5) açıklanan 12 kişilik bozukluğundan birisidir. Narsisistik kişilik bozukluğunun DSM-5’teki betimsel tanımlamasından farklılıklar taşıyan psikodinamik tasvirleri de bulunmaktadır. Bu tasvirler kendi içinde de yorum farklılıkları bulunan psikodinamik yaklaşımların çeşitli alt tip narsisistik yapılanmalar tarif etmesine sebep olmuştur.

DSM ruhsal bozukluklara dair tanımlamalar yaparken betimsel bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Bu betimsel yaklaşım bireyin sahip olduğu ruhsal bozukluğun daha çok toplum tarafından gözlemlenen ve dışa vurulan bir tarifini içermektedir. Psikodinamik yaklaşımlar ise ruhsal bozuklukların altında yatan sebeplere, bireyin bu ruhsal bozukluğa neden olan çocukluk çağı yaşantılarına, iç çatışmalarına, gözlemlenenden ziyade içsel süreçlerine odaklanmaktadır.

Masterson, kendi çalışmaları ve Heinz Kohut’un narsisizmi açıklarken temel aldığı iki uçlu kendilik (bipolar self) çalışmasından yararlanarak 3 ayrı narsisistik alt tip tanımlamıştır (Masterson & Lieberman, 2017). Masterson narsisistik kişilik patolojisine sahip bireylerin Mahler’in tanımladığı yeniden yakınlaşma alt evresinden önceki 10-15. aylar arasındaki uygulama alt evresinde durakladıklarını ve borderline kişilik bozukluğundan daha ağır tablolar olduklarını iddia etmiştir.

Masterson’ın tanımlamış olduğu 3 narsistik kişilik bozukluğundan birisi de gizli narsistik yapılanmadır. Gizli narsistik yapılar; anne ve babaları tarafından onaylanma, uygun düzeyde yüceltilme, özgüvenlerinin desteklenmesi gibi ihtiyaçların karşılanmadığı bireyler aşırı tevazu geliştirerek anne ve babayı idealleştirmekte ve yetişkinliklerinde de çocukluklarında idealleştirdiği anne baba figürlerinin yerine yine idealleştirebilecekleri kimseler aramaktadırlar. Teşhirci tipe göre duygularına daha iyi temas etmelerine rağmen hep başka bireylerin ya da grupların gölgesinde onların “mükemmelliklerinden” pay alarak yaşamaktadırlar.

Arnold Cooper tarafından 1988 yılında “narsisist-mazoşist karakter” (Akhtar, Acının Kaynakları, 2014)  olarak adlandırılan ve büyüklenmeci tipin kibirli, teşhirci, her şeyi kendisine hak gören, aşağılayıcı tavırlarının zıttı özelliklere sahip ve adeta çektiği acılarla “haksızlık koleksiyoncusu” (Bergler, 1949) gibi yaşayan narsisistik bir yapılanmanın olduğu da görülmektedir. Mütevazı özelliklerini sergileyen, derinlerdeki kibir duygusunu aşırı tevazu ile bastırmaya çalışan bu yapının da gizli tipin farklı bir görünümü olduğu değerlendirilmektedir.

Mazoşist narsistlerin acı çekme dinamiği, narsisizm ve mazoşizmin karmaşık bir birleşiminden oluşur. Bu tür bireyler, bir yandan başkalarından hayranlık ve onay beklerken, diğer yandan acı ve zorluklara katlanma eğilimindedir. Mazoşist narsistler, kendilik değerlerini sürekli olarak başkalarının gözünde aşağılanarak ya da reddedilerek sınamak isterler. Bu şekilde, bir yandan acı çekerek kendilerini özel ve güçlü hissederler, diğer yandan bu acıyı narsistik ihtiyaçlarının karşılanmadığı bir alan olarak kullanırlar.

Mazoşist narsistlerin acı çekme dinamiğinde, kendi değersizliklerini onaylatma ve bu yolla övgü ya da takdir alma arzusu vardır. Kendilerini acı çekerken bir kahraman olarak görme eğiliminde olduklarından, karşılaştıkları olumsuz durumları bilerek çekici hale getirebilirler. Bu bireyler, başkalarının kendilerine zarar vermesine ya da onları küçümsemesine izin vererek, bu acıyı narsistik bir yakıt olarak kullanırlar. Acı çekerek dikkat çekmeye, merhamet ya da sempati toplamaya çalışırlar. Acının bu şekilde narsistik bir doyuma dönüşmesi, kişinin kendini özel ve farklı hissetmesine olanak tanır.

Bu dinamik hem kendini cezalandırma hem de başkalarından gelen cezaları kabul etme yoluyla işlemektedir. Mazoşist narsistler, bir yandan kendi içlerindeki değersizlik duygularını pekiştirirken, diğer yandan bu değersizliği aşırı acı çekerek telafi etmeye çalışırlar. Bu acı, onları derin bir kurbanlık rolüne iter ve bu rolde kendilerini özel ve farklı hissetmeye başlarlar. Ancak acı, aynı zamanda onların narsistik yaralanmalarının kaynağıdır; sürekli olarak başkalarının olumsuz tepkileriyle yüzleşir ve kendilerini bu döngüde sıkışmış bulurlar.

Mazoşist narsistlerin acı çekme dinamiği, kendilik değerlerini zayıf ve kırılgan bir zemine dayandırmalarına yol açar. Sürekli olarak onay arayan bu bireyler, aslında kendilerini acı verici durumlara sürükleyerek bir tür kendini cezalandırma döngüsüne girerler. Her başarısızlık ya da eleştiri, onların varlıklarını yeniden anlamlandırmalarına ve acı çekerek bu anlamı güçlendirmelerine olanak tanır. Bu durum, kişinin sürekli bir duygusal kargaşa içinde yaşamasına ve ilişkilerinde de benzer şekilde karmaşık dinamiklerin ortaya çıkmasına neden olur.

Sonuç olarak, mazoşist narsistler için acı çekmek, hem bir narsistik doyum hem de kendilik değerlerini sınama aracıdır. Bu bireyler, acıyı hem içsel dünyalarında hem de dış ilişkilerinde bir güç kaynağı olarak kullanır, ancak bu süreç aynı zamanda onların sürekli olarak acı çekmesine ve kendilik değerlerinin zayıflamasına yol açar. Mazoşist narsistin acı çekme döngüsü, kendini değersiz hissetme ve bu değersizliği acı çekerek telafi etme üzerine kurulu karmaşık bir yapıya sahiptir.

Write a comment