Bize Ne Başkasının Ölümünden Demeyiz !

…Bize ne başkasının ölümünden demeyiz

çünkü başka insanların ölümü

en gizli mesleğidir hepimizin

başka ölümler çeker bizi

ve bazen başkaları

ölümü çeker bizim için…

(Üç Frenk Havası – İsmet ÖZEL)

               Dünya yeni bir salgın hastalıkla boğuşuyor. Şüphesiz ne ilk ne son salgın olacak bu. Ölüm gerçeği ile bu denli yüz yüze kalmak kaygı duygumuzu öyle yükseltiyor ki panik havasına girmemek için direniyoruz. Gözümüzle dahi göremediğimiz bir canlı ölüm karşısındaki acziyetimizi yüzümüze vuruyor.

               Hatırladığımız başka gerçekler de var elbet ! Dünyada Covid-19 salgını yüzünden ölenlerden daha fazlası zaten her gün açlıktan ölüyor. Dünyayı bu denli korkutan belki de bu virüsün sosyo-ekonomik farklılık gözetmiyor oluşu. Bir acı gerçek de sürekli yayınlarda bu virüsün yalnızca yaşlıları ve kronik hastalığı olanları öldürdüğünün ifade ediliyor olması.

               Toplum genelinde bir infiale sebep olmamak adına yaşlıları ve kronik hastalığı olanları gözden çıkarabileceğimize dair subliminal bir mesaj mı veriliyor acaba demeden duramıyorum. Yaşlılar ve kronik hastalığı olanların da can taşıdığını ve her birimizin yakınları olduğunu, bu ifadelerin zaten ölüm kaygısı yüksek olan bir popülasyonu daha da kaygılandırdığını unutmamalıyız. Uzmanların önerilerini dikkate alan yaşlılar ve kronik hastalığı olanlar da riskleri daha fazla olsa da bu virüsle başedebilecektir.

               Belki de en temel korkumuz olan ölüm gerçeği ile bu çağın insanları olarak ilk kez bu kadar karşı karşıya geldik. Sosyal medyanın da etkisi ile doğru-yanlış bir bilgi bombardımanı yaşıyoruz. Kaygımızı yatıştırmak için sürekli sosyal medyayı takip etmek belki de kaygımızı daha da yükseltiyor. O nedenle resmi ve bilimsel temeli olmayan bilgilere de biraz kuşkuyla yaklaşmak da fayda var.

               Covid-19 salgını nedeniyle korkuyor kaygılanıyor olmamız ise son derece doğal. Duygularımızı inkar etmeden bastırmadan açıkça ifade etmek bizi rahatlatacaktır. Bizi paniğe sürükleyecek kadar yüksek, önlem almamızı engelleyecek kadar düşük bir kaygı düzeyinden uzak kalmalıyız. Unutmayalım ki kaygı ve korku bizi hayatta tutan en gerekli duygulardır. Bu duygular olmadan motive olamayız ve mücadele edemeyiz. Bununla birlikte yüksek kaygı düzeyinin bağışıklık sistemini zayıflattığı da bilimsel bir gerçek.

               Ailelerin evlerde bu kadar uzun saatler birarada olması da yeni deneyimlediğimiz bir durum. Buna alışık olmayan ailelerde zaman zaman çatışmaların yaşanması da doğal. Önemli olan gün içerisinde biz bilinciyle birlikte vakit geçirebileceğimiz etkinlikler yapıyor olmamız. Tabii ki aile bireyleri zaman zaman yalnız da vakit geçirmeyi öğrenmeli. Çocukların her anlarını bir etkinlikle doldurma gibi bir gayret içerisine de girmemek gerekiyor. Çocuklar zaman zaman canları sıkıldığında kendilerine bir uğraş bulma oyun kurma becerilerini de elde edebilmeli.

               Tüm salgınlar gibi bu salgın da plato evresine ulaştıktan sonra azalmaya başlayacak ve toplumların bağışıklık kazanması ile son bulacak. Bu süreci en az kayıpla atlatmak için birey olarak üzerimize düşenleri yapalım ve günlük rutinimize devam edelim. Logoterapinin kurucusu Viktor Emil Frankl, Auschwitz toplama kampındaki günlerinde kendisini hayatta tutan şeylerden birisinin her gün tıraş olmak olduğunu ifade etmiştir.

               İnsanın doğumla başlayan hayatta kalma mücadelesi ölene kadar devam eder. Yaşamı anlamlı kılansa belki de ölümün gerçekliğidir. Alman Filozof Nietzsche’nin deyimiyle “Bizi öldürmeyen şey güçlendirir.”

“Bize Ne Başkasının Ölümünden Demeyiz !” üzerine 2 yorum

Kenan TURAN için bir cevap yazın Cevabı iptal et